5 Mart 2017 Pazar

PERVANE CAFE - BURSA

      Merhaba arkadaşlar , bugün size çok tatlış bir mekandan bahsetmeye geldim. Adı Pervane . Bursa' da Muradiye Külliyesi'nin yakınında . Ben keşfedeli çok olmadı ama açılalı biraz olmuş.
Aceleye gelen fotoğraflar olduğu için pek güzel değiller ama detay isteyen olursa instagram hesaplarından ulaşabilirsiniz diyip devam ediyorum.

Instagramda takip ettiğim birinin fotoğrafında gördüm .Merak ettim tabi.Hemen nerdedir diye bakmaya başladım, hem o ara arkadaşımla farklı yerler aranıyoruz Bursa'da. Neyse ben bi baktım Muradiye diyor. Külliyenin altı diyor. E ora benim eski memeleket buluruz dedim.
Ama minnoş bi şet var ortada. Kafede kediler köpecik  cirit atıyor. Ben kedicikleri uzaktan severim eski korkum yok ama köpecik? Canım arkadaşım da köpecik sever ama kedicikler? Neyse ben ona söyledim lakin gidemedik henüz .Kısmetse onunla da gideceğiz inşallah.İlk onunla gitmek isterdi gönül ama olsundu.
Burdan sonra hayvansever arkadaşım devreye giriyor. Grupta yeni yer buldum bir de kedicikler var deyince gidelim cevabını aldım hemen . Dönemin ilk günü  biz oraya koptuk hemen. Tabi merak heyecan ben artı korkuyorum köpek diye diye ama . Neyse girdik içeri! KALABALIK!Ben o kadar beklemiyorum.Bulduk bir yer oturduk ama gözümün kaldığı yer merdivenlerden çıkılan yer.Bir sonraki hedefimmmmm. Nerde kaldık, hah oturduk biz . Ama kedicik köpecik yook . Birini gördük o da bahçeye çıktı sonra .Köpeği de tam çıkarken dışarıda gördük.Ama o kadar tatlış ki .İşte bu ben hem korkar hem sever.
Kafemizin menüsü böyle geliyor

Bu da bizim eksantrik fotoğraf çekme çabalarımızdan...



Şöyle diyeyim , biz çok doyamadık çünkü geç gittiğimizden uzun kalamadık. Zaten anlatmamla değil de uğrarsanız daha güzel hissedebilirsiniz. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Kendinize güzel bakınnnn.Hoşçakalın!




25 Şubat 2017 Cumartesi

Little Korea ~ Kore Mutfağından Küçük Bir Esinti

  

     Herkese merhabalar , uzuun uzun bir süre sonra sizinleyim .Açıkçası bu postu kaç aydır yazmak isteyip yazamayışıma 100 puan...Lakin geçenlerde yakında açılacağını öğrenip açılmadan yazarım demiştim ..o da olmadı ama tarihi yazalım 25.02.17 ,tekrar açıldı kesin bilgi yayalım ! :) Neyse efenim ben yavaş yavaş giriş yapayım artık.
   
    K-dramalarda , o yemek sahnelerinde nasıl da iştahlı yediklerini anımsıyorsunuzdur belki. Ağız yakacak derecedeki ramen bulunan ilk şeye koyulur-bir tencere kapağı yahut bir tabak - üfleye üfleye yenir .Ah dersiniz keşke olsa da ben de yesem.Bu en temel istek ,bir de ilerledikçe farkına varıyorsun ki şapırdata şapırdata yedikleri bir sürü yemek ...

    Bursa'daki arkadaşlarımız geçerken görmüştür belki , altıparmağın o kalabalığında kendine bir köşe bulmuş ,hemen farkedilmeyen bir ' Little Korea ' var...Sanırım artık Türkiye ' de tanıyor ,Sahiplerine ara ara Beyaz Show'da rastlamamız mümkündü...

     O zamaaan let's get started ! Şu anda da sadece ramen bulunuyormuş , benim de ilk denediğim kendisiydi bu yüzden ilk sırayı ona veriyorum.

Fotoğraflar yaklaşık 2 yıllık olduğu için kalite konusuna girmiyorum, çat pat bulabildiğim fotoğrafları kullanacağım.Kesinlikle mantar yemeye başlama sebebimdir .Normalde kokusundn nefret ettiğim mantarı ilk içinde anlamadan yedim , daha doğrusu başta kenara ayırsam da denemeye kalkar kalkmaz alışmıştım.Kesinlikle keskin bir kokusu var ,bunu söylesem mi bilmyorum ama eve gidince yemeğin kokusunu hep kıyafetlerimde hissetmişimdir.Lakin suyu sıcak ve kendisinde hafif acı oldu mu kolay gelsin arkadaşlar .Bir de çubukla yerken şap şap üstünüzü kirletme ihtimaliniz var başlarda , haberiniz ola!

İkiyi göynümün efendisine , saygıdeğer kimbapa veriyorum . Başta yediğimde midemi bulandıran 2 3 denemeden sonra yemeden duramayan ben olmuş.Önceki postlarımda görebilirsiniz kendisini deneme yoluna kadar gittim . Yanında hatırladığım kadarıyla soya sosu ve kimchi ile servis ediyorlardı. Yine isteriiim kiiiiii. Kimçiiiiiii...

     Bunu KF 'nin bir etkinliği için toplandığımızda yemiştik. Dokbokki olduğunu sanıyorum .Menüde aslında yoktu , herhalde etkinlik için hazırlanmış olsa gerek .Olmasını en bi umduğum şeylerden kendisi .Tadını hatırladığımdan değil ciddili merak ettiğimden...

     Evveet , aslında bunu koyarken bi an düşündüm ilk neyi denemiştim diye ama ! Bu muydu yoksa acaba diye düşünmeden edemedim ama bence ramendir yaa .Neyse arkadaşlar bu ya da o ne farkeder canım .Unutuvermişim.Kendisi Bibimbap olup bildiğimiz karışık pilav ama yumurtalı . Böyle cıvık değil de içi katı sahanda yumurtaydı.En üst tabakada o vardı da bu acı sos ile karıştırılmış hali. Aşırı bi ekşınlı tata beklemeyin ama kötü de değil. Sıradakileri bekleyiin!

     Ve karşınızda DakKangJung! İlk zamanların favorilerinden.Sosu başta acı sonra tatlı gibiydi .Ama sonra doğru tatlı bayıyor sanırım . Bi süre sonra çok yememeye başladım çünküm yeni favorilerim oluşuyorduu. Genel olarak tavuk üzerine olan yemekler , bu da aynı şekilde.Açıklamasını tam yapabileceğimi sanmıyorum ama menünün fotoğrafını koyunca aşağısındaki açıklamaları görürsünüz sanırım :)



Burda fotoğrafın aşağısında görünensee Dak Kal Bi .En bi sevdiğimmmm .Burdan pek belli olmuyor belki ama olsun .Son gidişimden bir fotoğraf bu da.Tavuğumuzu marulumuza sarıyoruz, mideye indiriyoruz!

         
Bu da Bulgogi! Etli bir şeydi diye hatırlıyorum .Bunu da aynı marula sarıp mideye indiriyoruz . O gün yanında minnok minnok yosunlar da servis edilmişti. Tek başına tadı biraz garip olabilir ama ona daısardoğımızda gayet lezzetli oluyor diye hatırlıyorum.Burada yemek faslını sonlandırıp , yemekten sonra tatlıya geçmeyi seven biler için tatlışlara atlıyorummmm.

Bu da tatlış değil miiii?? Minnok kedileriden biri. Genelde kapının orlarda görünüyor kendisi .Kedilerle olan ilşkimi de daha önceki postlarımdan birinde bulabilirsiniz .Canım kedi severlik hikayeme burdan bi tık alırım.O zaman reel tatlılara geçiyoruz.

Bung a bang! İsme bakın yanu , bang bang bang! Hahaha içi dolgulu dışı waffle hamuru gibi ama balık şeklinde! Yanında yine bandırmalık çikiletaaa!Tatlı olur tabii!

Eee bizde tatlı varsa çay da vardır diyerek arka arkaya koyuyorum.Kore çayı !(Aacaba ginseng miydi ,inanın unutmuşum bilen söylesin çünkü zamanında beyazımsı bir çay daha içmiştik de onunla karıştırıyor olabilirim adını -_-) Tadı gayet güzeldii.Ama o eyazısı dediğim çay biraz farklıydı sanırım . Yani aroması yoğun çok alışık olduğumuz bir tat değil.Tamamiyle sallıyorum i hangi bilinçaltı köşesinde kaldı bilmem ama fasulye tozu muhabbeti mi vardı acaba? 

Karşınızda
pirinç keki! Ne büyük merakla şipariş ettiğimiz , uzuncaaaa beklediğimiz pirinç keki. Peki tatlı mı ? cıkkkk. Yani şeker oranının azlığından bahsediyorum . Bunun üzerindekiler fasulye tozu olabilir.Keklerin üstüne hafif bal gezdirilip koyulmuş olsa gerek. Peki sevdim mi . Pek sayılmaz. Arkadaşım yiyelim dediğinde onu durduruyorum yemeyelim diye ama benim yüzümden deneyememsi de hoş olmuyor sanırım .Bi dahaki sefere demesem daha iyi ..

Bu seferlik benden bu kadar gençler ve kendini genç hissedenler -ben hissediyor muyum ki-.facebook instagram ve twitterdan takip edebilirsiniz. Kapalı açık olma gibi durumlarını facebook üzerinden duyuruyorlar genelde .Okuduğunuz için teşekkür ediyor , yolunuz düşerse belki karşılaşırız diyorum.Kendinize güzel bakın .Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyleeee:))









   

9 Aralık 2016 Cuma

Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır

     Herkese tekrar merhabalar :) Aslında buraya son yazımda dediğim konulardan biri hakkında yazacaktım da teknik arızadan dolayı şu an yazamıyorum.İşin aslı cağnım telefonum pazar akşamı kendi kendini infilak etti.Bi kapanmalar açılmamalar bağırıp ötmeler. Dedik ailecek ,bu patlayacak sanırım. Naptım nettim çözüm yok ! Yarısı gün servis yolcusu kalmasın efenim .Yanarım yanarım fotoğraflarıma yanarım . Servis ücretim tulu gelince yaptırmadım zaten,geçen yıl da aynı sorun olmuştu da garantiden halledivermiştik peeeh..Neyse ,fotoğraflarım yoksa yazım da yok canlarım ,yastayım kimse bilmiyoooor dırırım...

    Eee durum böyleyken bir de plannerımı oluşturmuşken kitaplarım kurtarıcım sanırım.Bu ara biten bitene.Bunlardan biri de şu meşhuuur filli kitapçık. Adını hep duyduğum ama hiç okumadığım..'Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır'..Adını duyduğunuzda sizin de aklınızda fikir baloncukları oluşmadı mı?Oluşmadı diyorsanız tamam, o da kabul.Yazarımız kitabın ilerleyen kısımlarında işin aslını açıklıyor zaten.Burdan bu kitabı okumama vesile olan herkesçiklere teşekkürlerimi borç bilir, yazıma devam ederim.

     Şöyleki ,kitabı okumaya başlar başlamaz her sayfanın her cümlesinin altını çizmek istiyorsunuz.-Normalde kitapları çizmeyi pek sevmem ama kendisi okuma halkamızın parçası olması ve daha sonra tahlili olması sebebiyle belli başlı yerleri zaten çizecektim.-Baktım başa çıkmaz hiç ellemedim .Zaten metrodayım dağılsam toparlanamayacağım bir türlü ,hiç kaleme girmeyeyim diyorum.Her cümle her hikaye insanı bi silkiyor ,gaza getiriyor tabiri caizse.Kitap bittikten sonra enerjiniz tavan yapıyor , o an sanki dünyayı kurtaracak gücümüz var , niye ? Çünkü o an inandık anlık gelen o Roma'yı da yakarım 3 gün sonra ..koca bir puff. Konumuz bu değil pek tabi ama keşke daha uzun sürse bu hislerimiz.Dünya daha güzel olmaz mıydı? Gülümseyin diyor daha çok gülümseyin , merhaba deyin .Biz ki kendi sınıfımızdaki insanlara dahi günaydın demekten çekinenler.Yine metroda okumuşum kitabı.İneceğim durağa geldim.Ben de gazı bir almışım.Fiyuu .. Diyorum gülücem ,merhaba diycem falan ..Sonra ne yaptım hatırlamıyorum haha Ama uzun vadeye yayabildiğimi söyleyemem size sanırım.İş konuşmaya geldi mi çok başarılı değilim, ha yazma konusunda da iddiam yok ama en azından daha rahat kullanıyorum bunu.Dinleyiciliğimle çok az övünebilirim ama ciddili çok az ..Demeyin sonra enaniyet tavan .

     Aaa diyen de yok ki bana ,konuyu nereye getiriyorsun .E ben de yazıp duruyorum .Heh ..Ahmet Şerif İzgören..Avucunuzdaki Kelebek..Yıllaaar yıllar önce nereden duydum hatırlamıyorum , ablam anlatmıştı sanırım.Meşhur İzgören hikayelerinden biri.. Hocamız üniversitede sınav yapıyor ,ama bir soru var ki ,herkes şok , okuldaki görevlilerimizden birinin ismini istiyor soru.Çok etkilendiğimi hatırlıyorum .Ne zaman anımsasam herkesle tanış olmak gerek diye düşünüyorum.-Tanıdığım her insanın hayatımda belli bir değeri olduğuna inanıyorum , kimseyi boş yere tanımamışımdır ,yani bana göre öyle-. Ama gel geleleim yine ne tüm kitabı okumuşluğum ne de o videoları izlemişliğim var .En ufak kısmı bile etkiliyor işte.Ha bu arada Trabzon'da bulunduğumuz otobüste de açmışlardı sanırım bi ara .

     Eveet yine Trabzon anılarımı sıkıştırıyorum aralara .Bana kocaman tebrik .Sağ olun ,var olun !Kitabın burası iyi bursı böyle diyemiyorum size canlarım , başlı başına her bölümü bir ders .Otururusanız-ki inanın başından kaldırtmıyor - bir gecede şıp diye bitiverir.Ne zaman sıkkın bitkin hissedersem okuyayım diyorum .Kişisel gelişim kitaplarının en sevdiğim özelliğidir o geçici de olsa bulduğumuz güç!Hepimizin o gücü bulup ,daimi olarak hayatımıza yerleştirmemiz dileğiyle !Hayatta hep yüzünüz gülsün ,gülmekten korkmayın !Ne diyor kitapta ,çok gülenlere nasıl bakılıyor ama esas somurtanların geneli ruhsal bozukluklara sahip ! :) -Lisede sürekli güldüğümüz için sınıfça mimlenmiş bir arkadaş grubum var idi ,güzel idi - :)) Neyse efenim ,sağlıcakla kalın ,selocanla kalııın :)

Not : Uzattıkça uzatıyorum farkındayım lakin kitabı elime tekrar alıpaçmaya üşenen ben ,aklımda kaldığı kadarını aktarmış olup bazı alıntılarımda eksiklik ,yakın anlamlılık sergilemişsem affola ,öpüldünüz!

    

27 Kasım 2016 Pazar

My Planner- Planlayıcım



     Selamlar canlarım ,malumunuz buralara çok uğrayamıyorum.Artık vaktinin geldiğini düşünerek bu postu yaziyorum.
     Bildiğiniz üzre kasımda aşk başkadır sözünü biz oğrenciler vizelere armağan ediyoruz.Hele bir de şu son gece sabahlamaları yok mu ? Her seferinde bundan sonra günü gününe çalışacağım yalanını burunlarımızı uzata uzata gündeme getiriyor.Lakin bu sefer durumlar farklı, son geceyle artık cidden bir şeyler elde edilemiyor.Oturdum kendi kendime günlük neler yapmalıyım diye düşündüm.-işin aslı vize haftası diğer mağdur dostlarımla düşündük ve vizelerden sonra ciddili uygulamaya koyma kararı aldik-.Neyse efenim,ben tabii bu instagram da süslü püslü plannerları görüyorum ama bende nerde o iş.Olsundu azmetmiştim.#crafingeek i bilen arkadaşlarımız vardır.Öncelikle kendi defterimi kendi yapmak istedim.Malzemeler:kağıt,karton,iğne,iplik..ve tatatataaam defterimiz hazır.
     Neyse ,sonra geldi sıra kapağına...Burda sevgili google çok işimize yariyor tabii ama pinterest sitesinde planner olarak arattiğınızda sizi sürüyle şey karşılayacak.Ben ordan yararlandım.
     Sonra başladım ayırmaya.Önceliğimiz kitap okumak! Günde en az 10 sayfa olarak ayarladım ama bu sadece alt limit.Bana fikir veren videoyu buraya bırakıyorum.Bi tık alayım.Kendisi Seinfeld diyerek bile etkilemiş olabilir.Ps:2.sezondayım daha 😅


Eveet yazımı mobilden yazdığım için bulanık bir fotoğraf koymuşum sanırım.Sol sayfada vizelerin acısından otürü ders çalışma var ve düzenimi oturtabilmek adına sabahları erken kalkma çabalarımı görüyorsunuz.


Kore dizilerini izliyorum tamam ama Ingilizce'yi boşladığımızı farkedince listede yerini almayı bildi kerata!Vee cağnım boşladığım blogum😅ilk haftalık yazımı da bırakıyorum buraya!Saat 12 yi 25 dakika önce geçti ama yazmaya 00.00dan önce başladığım için geçen haftanın yazısına tutuyorum.
Bu hafta bazı eksiklerim oldu ama onlarla ilgili de yazı gelir elbet.Spo vereyim miiiii?Cuma günkü İstanbul maceramız ve cumartesi günkü Çatı Katı kızımız Duygu Demir'in imza günü etkinliğinden bahsediciğim.O zamaaaaan hadi görüşürüz.Kendinize ipiyi bakın.Allah'a emanet olun.Artık sık sık görüşürüz inşaAllah😇😇😇Beni bekleyin olar mıı🙈🙈🙈


22 Ağustos 2016 Pazartesi

KORE'DEKİ ÇATI KATIMDAN SESLENİYORUM DİDEM DUYGU DEMİR~~~İMZA GÜNÜ

         



              


                                                    
 

 Herkese merhabaaaaa^^ Taslaklarımı -sonunda- tamamlamaya karar verdiğimi söylemiştim .Açıkçası bu postu yaklaşık bir ay önce yazmış olmalıydım sanırım.Ben ve benim gibi Kore'ye ilgisi bulunan arkadaşalarımın çoğunun takip ettiği bir isim Duygu abla .Yakın bir zamanda da kitabı çıktı ki duyurusu yapıldığından beri beklediğim doğrudur. Esas imza günlerini duyduğumda selo şok, selo iptal ... Bursa mı yazıyor orda ? Yanlış okumuyorum değil mi? Ama ne zaman ki.. Bursa imza gününü gören ben hemen kitabı sipariş ettim ,henüz ön sipraişti ve ne zaman gelirdi bilmiyordum ,işin öbür tarafı Bursa'da değil oraya yaklaşık 1 saatlik olan yazlık bir beldedeydim ve ne zaman dönerdim bilinmiyordu-evde kimse olmadığı için kargoyu babaannemin adresine vermiştik-.Sonra imza gününün tarihi açıklandı.24 temmuz Bursa..22 temmuzda ablişkomun doktor randevusu için Bursa'ya dönecektik ki haftasonnunda evimde olmama engel kalmamıştı.Tadından yenmeyecek bir başka şey ise imza gününün yapılacağı kitabevinin evime 5-10 dakika mesafede olmasıydı...

İmza gününden bir gün önce kargo babaanneme ulaşmıştı ve ben gidip ondan almak durumundaydım.Eve dönüş yolunda heyecanla açtım kargomu .Önce evirdim çevirdim ,sadece inceledim. Sonra açtm kapağını ve okumaya başladım.Bir sayfayı çevirirken diğerinin gelişini bekledim.Anlatım tarzına zaten alışıktık.Çatı katı edebiyatını facebook üzerinden takip etmeyen var mıydı? :)) Neyse tatlı patateslerim ,Duygu ablanın macerasına ortak olma zamanıydı ve artık çoğu sorunun cevabını kitaptan alıyorduk. Yeri geldi ağladım ,yeri geldi çok güldüm , bazen kitaptaki Duygu için üzüldüm bazen de işte bu ben dedim.Aslında her türlü hissi alabilmeniz mümkün kitapta .Belki daha önce böyle bir kişinin varlığındna haberdar olmadna kitabı okusaydım farklı olan ne olurdu diye düşünmedim değil .Öyle böyle derken yarısı gün imza günü olmasına rağmen kitabı bitirememiş olmanın acısı vardı lakin olsundu , yarısından fazla bitmemiş miydi?


Gelelim imza gününe! Kitabevine ilk girdiğimde elinde kitap olan ya da bu etkinlikten bahseden insanlar aradı gözüm . Yukarı kata çıktığımda bulmuştum da. Hemen gidip ' siz de mi imza günü için gelmiştiniz?' diye soruverdim ve o an aradığım insanları buldum.Saat ilerledikçe elinde kitabıyla gelenler artmaya başladı. Aslında instagram yorumlarında keşke gelebilseydim , gelemiyorum , kaçırdım gibi yorumları okuyunca bir an çok kişi gelecek diye korktum , az kişiyle güzel olabilirdi belki ,daha fazla zama ayırabilirdi her gelene lakin ,ne kadar çok okur o kadar çok mutluluktur diye düşünüyorum bir yazar için ^^ Beklediğim olmadı ve çok olmasa da kalabalığımız vardı . Duygu abla birazcık gecikmişti sanrım ama çok da önemli değildi.Eşyalarını bırakıp üstünü değiştirmeye çıktı yukarı. Aşagı indiğinde herkese el sallarken merhabalar hoşgeldinler duyuldu.Arkalarda olmadığımıza sevinmeliydi. Çünkü herkesin fotoğraf çekilme ve muhabbet etme süresi azımsanamazdı. Sıra bana geldiğinde ne konuşacağımı bilemedim . Şu anda zaten kelimesi kelimesine hatırlayamıyorum belki ama orası da bende kalsın .Özel bir şey değil lakin kalıversin canım , nasıl toparlasam bilemedim. Yukardaki fotoğrafı da önümdeki arkadaşın fotoğrafını çekerken gülerek söylenen 'beni de çek ' cümlesini duyunca çekivermiştim.


Korece biliyor musun du sanırım soru. Yeni yeni başladığımdan behsedince o zaman 'saranghae' kelimesini gördüm kitabımda.

Herkese sorduğu sorular , verdiği tavsiyeler ve cesaretlendirmeleri çok tatlıydı.Bir de kocaman bir abla sarılması..İki arkadaş imzanın bitimine kadar beklediğimiz doğrudur. Bu cesareti de diğer bekleyen gruptan almıştık tabi.Son dakika sorulan sorular vesaire oldukça ilgilenmişti lakin arkadaşları da onun için bekliyorlardı. Son vedayı edip hoşça kal dedik.

Bu arada kitabın sonundaki 'devam edecek' kısmısı- kitabı bitirmeden sonuna baktığım da doğrudur-^.^ İkinci kitap çıkacak mı soruları da sorulmuştu ve aslında kitabın sonu ipucunu veriyordu ki bunun da haberini almış bulunduk imza gününde..Diğer bir imza gününde bulışmak dileğiyle :))

Yazımı burda sonlandırıyorum .Atladığım kısımlar elbet vardır ama çok da uzatmak istemiyorum .Hee bu arada kitabın kalan kısmını imza gününden eve dönünce bir solukta bitiriverdim  .

O zaman annyong!
Bir de Ephesus Yayınlarına ve BKM Kitabevine bizi buluşturdukları için teşekkürleeeer!










21 Ağustos 2016 Pazar

Gimbap (Kimbap) Yapıyorum



   Yine ben geldimmmm .Bugünlük son yazım sanırım.Bitirebilirsem eğer musmtlu olucam da :)) Eveet uzuun uzun zaman önce bir kız kimbap yapmaya karar vermiş  .Bir aydan fazladır beklediği yosunları ve sarma tahtası da geldiğine göre artık yapmalıyım demiş .Sonra sonuuuuuuç



Aslında Kimbap'ı ilk yediğimde zar zor yutmuştum .Yosunun baskınlığına alışık değilim tabii! Sonra ikinci deneyişte baktım çok kötü değil, üçüncü dördüncü derken sevmeye başlamışım.Arada sırada canımız çeker olmuş ,hele de dizi izlerken olsa da yesek falan..Yediğimiz yeri de buraya not düşeyim istiyorum , Bursa'daki arkadaşlarımızın bir kısmı biliyordur "Little Korea".Burayala ilgili de yazmayı düşünüyorum ama ona birazcık zaman var sanırım.Bilgi notumu da burda keseyim!  
 
O zaman malzemeler;                                                                                                                            

Yosun   - kaç parça kullandığımı hatırlamıyorum-                                                                              
2 bardak pirinç - yapılışını Maangchi'nin tarifinde bulabilirsiniz - bi tık alayım                                
1 kutu konserve ton balığı - yağı süzülmüş-                                                                                        
2 - 3 yumurta - omlet yapmak için-                                                                                                     
1 - 2 havuç - büyüklüğüne göre-                                                                                                         
3 - 4 turşu                                                                                                                                             
birkaç yaprak marul - benimki gibi pek ıslak kalmasın kullanırsanız sonra hoş şeyler olmuyor da :))

(Malzemeleri kendi zevkinize göre istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz pek tabii ^^)                            



Aslında omletimizi şeritler halinde kesmemiz gerekiyor ama benimkihenüz tavadayken mağduriyete uğradığı için parçalarıyla yetindim. Kestiğimiz havuçlarımı azıcık yağda döndürüyoruz. Turşularımzı ince dilimlere ayırıyoruz.Peki ya sonraaaaaaa

                                
 Mini not benden , benim gibi ay çok kalın olmasın derken pirinci incecik sermeyin sonra güzel olmuyoruuu

                

                 
 

Bu da benim ilk denememdi , umarım ikincisi de olur yakında , markete gidemediğim için alamadığım bir iki şeyden dolayı yapamadığım arkadaşım Gamze'ye ithaf ediyorum bu yazımı da ! Esen kalın sevgili okurlarım , kimbapla kalın :))

Dur yaaa daha bitmemiştiii kii . Yaptıklarımdan okuldaki arkadaşlarıma da tattırdım ama en çok denetmek istediklerim maalesef o gün derse gelmemişlerdi .Aldığım tepkiler çok fena değildi açıkçası .Bir gün herkes sevecek haha.-Lakin bir yahut 2 sonraki gece baktığımda balıktan olsa gerek garip bir kokuya sahipti siz siz olun ,hüp diyebitirin hepsini . :)
Bu arada birincim de azıcık kalınca o hep yaptıkları pirinç topundan yaptım.İçine kalan balığımı ,turşuyu ve havucu tıkıştırıp mideye yolladım.Böyle de güzel yaaa. ^^

Notcuk :) aslında bu postu da 22 ağustos 2016 da Kore'deki Çatı Katımdan Sesleniyorum postumdan sonra yayınlamam rağmen ,önce yayınlanmış gibi çıkıyor.Nedenini bilemiyorum amaa olsun , haberini olsun dedimmm





                                                                         

Uzun Bacaklı Baba ~~~Daddy Long Legs- Jean Webster

        





"Kaldığı yetimhanenin mütevelli heyetinden bir hayırseverin kendisini koleje göndereceğini öğrendiğinde, Jerusha büyük bir heyecana kapılır; Jerusha Abbott, sıradan bir yetim, kolejde okuyabilecektir. Fakat, uyması gereken bazı kurallar vardır: bu hayırseverin gerçek adını asla bilmeyecek, ona her ay düzenli olarak okuldaki durumunu bildiren bir mektup yazacak, ama mektuplarına hiçbir karşılık verilmeyecektir. Kolej hayatında, yeni adıyla Judy, alışık olmadığı pek çok olayla karşılaşır ve bunların tümünü "Uzun Bacaklı Baba"sına yazmadan edemez. Oda arkadaşları, onu bilinmedik bir dünyaya doğru sürüklerler: sevgi dolu aileler, sosyetik partiler, balolar ve yakışıklı Jervis Pendleton'la gittikçe ilerleyen bir arkadaşlık ilişkisi... Judy, mektuplarında iç dünyasını ve sırlarını "Uzun Bacaklı Baba"ya açar, ancak kendisinden hiçbir cevap alamaz. Ta ki...

Bu on sekiz yaşındaki hayat dolu ve cesur kızın öyküsünü okurken, kendinizi onun dünyasında bulacak, onun esprili taraflarının yanı sıra, yüreğinin derinliklerinde gizlediği hüzünlerini de keşfedeceksiniz."




         Merhaba arkadaşlar. Yine uzunca bir aradan sonra buradayım .Geçen hafta Trabzon'a gitmiştim. Genç Mimarlar Projesi kapsamında.Şöyleki , bulunduğum şehirden Trabzon' a varmam yaklaşık 18 saatimi alıyor- en uzun 13 saat kadar yolculuk yapmış bana inanın çok büyük bir deneyim oldu kendileri-. E malum yolumuz uzun , yapacak şey de pek olmaz diyerek bir süre önce aldığım lakin ucundan okuyup bıraktığım sevgili kitabım 'UZUN BACAKLI BABA' ya devam etmeye karar verdim. -Asında gidiş yolunda havanın kararması gibi minnak bir sorundan dolayı , e biraz da üşengeçliğimden elime almadım diyebilirim. Esas okumayı dönüş yolunda yaptım .İyi ki de yapmışım.



         Kitabı keşfedişim aslında diziler sayesinde oldu.Sanırım ilk 'Coffe Prince ' ta duymuştum , arkasından birkaç dizi daha derken sanırım 'Doctors' dizisinde de duyduktan almaya karar verdim.Neydi acaba bu kadar etkileyici olan. - Filmini yaptıklarını da kitabı araştırırken görmüş bulundum-izledim mi ,hayır-_-,ardından birçok kişinin çizgifilmini izlerken hayran kaldıklarını hatta kitabın varlığından haberdar olduklarında almaya gittiklerinden bahseden yazılar yorumlar okuduğumda kendimi epten tutamadım.-


        Kitabımız çocuk- gençlik kitabı olarak geçiyor. Yaşım zaten 20 ,kanunen çocukluk evremi geçmiş olsam da genç olmama söz yoktur sanırım.Zaten kitabın yaşı da olmaz ki...Her yaşta farklı bir anlam farklı bir bakış açısı söz konusu değil mi ? -Ağır roman veya kitapların yaşının olmasına katılıyorum lakin bahsettiğim çocuk kitabı olarak geçen kitapları ilerki yaşta okumanın nesi yanlış ki? ^^

        Bundan sonrası belki spoiler olarak gözükebilir ama bahsetmeden bırakmak istemem.Kitabı ilk açtığımda beklediğim gibi bir şey değildi karşımdaki.Tam olarak ne umduğumu da bilmiyorum ama tarihleri atılmış sürüyle mektup değildi sanırım.O an dedim ya bitiremezsem , ya bu mektupları okumaktan sıkılırsam diye. Gözüme ilgi çekici gözükmemişti ama başladım..Okudukça aslında yanıldığımın farkına vardım.Bir kitabın başka birine anlatılmasını dillendirir gibiydi.-Burda cümleyi toparlayamayacağını farkeden kızçe pes ediyor-

         Kitabımız tanıtım bülteninde de bahsedildiği üzere yetimhanedeki bir kızımızın hayatından bahsediyor.Aslında kitabı okumaya başladıktan kısa bir süre sonra sonunu tahmin edebliyorsunuz ama yine de okuyarak öğrenme isteğiniz bitmiyor.Çok da fazla detaya girmek istmiyorum aslında ama kitabın sizi etkileyeceğine eminim , sizi okurken keyif alacağınız ve gülümsetecek arada da düşündürecek cümleler bekliyor olacak.Şimdi doooğru kitapçıya ! Ruhunuzu beslemeye! Sırada devamı niteliğinde olduğu söylenen 'Sevgili Düşmanım' var .O da okunmayı bekliyor :))

         Sanırım çizgi filmini de izlenecekler listeme almalıyım,henüz nereden izleyebileceğime bakmadım .Zor bulabileceğim bir şey umarım ki değildir. İzleyenleriniz ,okuyanlarınız varsa gelin beraber bu tatlış kitabı gündemimize koyalım ,üzerinde tartışalım belki de bir kısmınız çocukluğuna döner .Ne dersiniz?....


      Bir sonraki yazıya kadar hoşçakalııın. Yazacak birçok taslak ama yazamayan bir blogger .Beni unutmayın çünkü bir süre internet erişimim olmayabilir !-hala birkaç günüm var !^^